
Rağmen,
Herşeye Rağmen...
Semih Saygıner, 12 Kasım 1964' te Adapazarı’nda doğdu. 14 yaşında, bir trafik kazasında ailesini kaybetti. 16 yaşında bilardoyla tanıştı. Okul hayatı biraz dağıldı. Fakat bilardo Saygıner'in kurtarıcısı oldu. Bilardo ile saygı ve takdir gördü ve hayatını bilardo oynayarak geçirmek istedi. Kariyerinde birçok başarıya sahip oldu. Dünya bilardo camiasında "The Türk", "Turkish Prince", "Mr. Magic" gibi lakaplar ile anılmakta. Sayısız ödül ve başarıya sahip olan Saygıner, 1994’te Dünya Kupası Şampiyonu ve 2004’te Dünya'da Yılın Oyuncusu oldu.
Saygıner, Bilardo salonuna ilk kez, İlker isminde bir arkadaşı ile gitti. O zaman, bilardo kahvehanelerde oynanıyordu ve 18 yaşından küçüklerin girmesi yasaktı. Kahvehanenin sahibini tanıdıkları için onlara iltimas geçiyorlardı. Arkadaşı kendisini çok yetenekli buldu, kendisinin ilk defa bilardo oynadığına şaşırdı. Daha sonra, Tezcan Şen isimli bir arkadaşının tavsiyesi ile İstanbul’da ki bir şampiyonaya katıldı. Adapazarı’nda bir marangoz sahibi tanıdığı, torna tezgahında bir ıstaka yaptı. Saygıner ilk ıstakasını şu sözleriyle anlatıyor ‘’Alt tarafını yakmış tek parça… Ortası oto boyası parlak mavi… Altı Tokyo lastiği… Bilezik kısmında bir metal vardı elinizi yırtacak cinsten… Gazete kağıdına sarıp İstanbul’a şampiyonaya gittik. ‘’ O yaşlarda küçük gösterdiği için bilardocu olduğunu kimse tahmin etmiyordu. Şampiyonaya katılanlar genellikle 40’lı yaşlarındaydı. Kendisi ilk şampiyon oyununu şu sözleriyle anlatıyor ’’ Gündüz abi vardı yarışmada sonradan tanıştığım. Bir oyunu bitirdi, gitti ıstakasını dolabına astı. Arkadaşım Tezcan dedi ki ‘git oyun teklif et’. ‘Abi oynayalım mı?’ dedim, ‘Yok canım’ dedi". Şampiyonadan sonra kendisi anlatıyor: “Ya ben orada çok süper bir oyun oynadım. Bu da bir çocuk geldi bana oyun teklif etti. Sonra Gündüz abi ‘Gel oynayalım” dedi. 400 sayı çekiyoruz. 400’e 20 bitti. 20 sayı çekebildi rahmetli Gündüz abi. Oyundan sonra “Sen şampiyonaya giriyor musun?” diye sordu. ‘Evet’ deyince 'Buna kupasını verin gitsin bu' dedi. 17 yaşında İstanbul şampiyonu oldum ve ne yaptığımı hâlâ bilmiyordum.’’
İlk yurtdışında ki deneyimini, rahmetli Osman Gökdemir’in sponsor olmasıyla oldu. ‘’Arabayla Belçika’ya gittik sponsor sayesinde… 3 günde gittik… 1988 yılında 72 model otomobille Antwerp şehrine gittik. Yolda birçok sorun… Silecek koptu, elimizle siliyoruz camı falan… Feci bir otomobil… Orada beklenti öyle acayip ki… ‘Türkler geldi' diyorlar. Beklentiyi yüksek yani… Türk deyince boks olur, güreş olur ama bilardo olmaz… Bizi otoparkta karşıladılar. Gayet şaşkın bir şekilde… İlk turda İsveçli bir adamla karşılaştım. Gözümde büyüttüm adamı ve o turda elendim. Hâlâ İsveç’te hava atıyormuş.’’
Kendisini geliştirmek için çok çalıştı. İngilizcesi yeterli olmadığı için insanlarla iletişim kuramıyordu. Bir şey söylediklerinde sadece ‘thank you’ diyordu, ama neye dediğini dahi bilmiyordu. İngilizce kurs deneyimi sadece 3 ay sürdü. Vakti olmadığı için kendi kendine öğrenip, geliştirdi. İletişim kurmaya başladıktan sonra Avrupalıları gözünde büyütmemeye çalıştı. Sadece ‘’yeteneklerim var’’, ‘’imkanlarım var’’ demedi çok çalıştı. Çünkü bilardo oyununu çok çalışan kazanır. En iyi olmak için çalışmaya başladı. 2004’te yılın oyuncusu seçildi. Gurur verici bir duyguydu, ama hiçbir zaman böbürlenmedi. ‘’O gün çok duygulandım ama konuşamadım. Ben kariyerimin, başarımın kenarına şu kelimeyi çok seviyorum: Rağmen… Her şeye rağmen… ‘’ İnsan önce istemeli, sonra hayalinin peşinden gitmeli. Ünlü olmak için hiç çalışmadı, kendisini de ünlü olarak hiçbir zaman görmedi.
“Başkalarının ayak izlerine basarak onları geçemezsiniz.”
Hayatta başarılı olmasının en önemli sebeplerinden biri öğrenmeye aç olması. Hayatta hep öğrenci olarak kaldı, böylelikle hep insanlardan bir şeyler öğrendi. Böyle olduğu için kendine devamlı yeni bilgiler kattı. Ayrıca Saygıner, bilardonun dışında müzik ile oyunculukla da ilgilendi. ‘Masamda birikmiş hikayeler’ isimli oyunu var. Çünkü yaşadıklarından öğrenecek çok şeyimiz var. Hayatı boyunca hep çalışkandı, başarısının da tek sırrı çalışmaktı. ‘’Oyunu çok çalışan kazanır. Eğer bir konuda fark yaratmak, o konuda ekol olmak istiyorsanız da yapacağınız bir şey var bütün öğrendiklerinizin üzerine hep daha fazlasını koymak zorundasınız. Çünkü diğer türlü birilerinin taklidi oluyorsunuz. Başkalarının ayak izlerine basarak onları geçemezsiniz.”
Beceriksizlikleriniz yüzünüze vurulmuyor. Ben zaten beceriksizliklerimin bir sonucuyum. Beceriksizliklerim bana tecrübe kazandırdı ve bu hale geldim.